tedavisi, belirtileri, Hakkında Bilgi, Nedir

Kan Nakli Ne Zaman Yapılmalıdır?

Kan nakli her zaman bazı riskler taşır. Bu nedenle ancak gerekli durumlarda ve ağır kansızlık olgularında uygulanır.

Kan Nakli Ne zaman Yapılmalıdır?

Kan nakli bazı riskler taşır. Dolayısıyla yalnızca gerekli olduğunda ve yalnızca eksik olan kan bileşeninin verilmesine dikkat edilerek uygulanır. Bu amaçla eksik kan bileşeni hastaya konsantre (yoğunlaştırılmış) biçimde verilerek aşı­rı miktarda sıvı yüklenmesi engellenir. Ayrıca kan nakli tedavisinin, kanın çe­şitli bileşenlerine ayrılarak uygulanma­sı, bir ünite kanın birçok farklı hastada kullanılmasına olanak verir.

Plastik torbalara alınan kan santrifüj işlemleriyle ana bileşenlere (alyuvarlar, plazma, trombositler) ayrılabilir. Ardın­dan plazmayı da ayrıştırarak öbür kan türevleri (kriyopresipitat [VIII. faktör içeren bir kan türevi], pıhtılaşma etken­lerinin konsantre biçimleri, albümin, immünoglobülinler) elde edilebilir. Ak­yuvar konsantrelerinin hazırlanması karmaşık ve pahalı aygıtları gerektirir; bu donanım bütün kan nakil merkezle­rinde bulunmaz.

Kullanım Alanları:

• Tam kan nakli. Tam kan yalnızca akut ve bol miktarda kan kaybına bağlı şok durumlarını düzeltmede ve nakil amacıyla fazla kan alınan kişilerde kan nakli kanamasında kullanılmalıdır. Bir çok hastanın 500 ml’lik kanamaya ge­nellikle iyi dayandığını unutmamak ge­rekir.

Bir ünite tam kan nakline aşağıda­ki durumlarda başvurulmalıdır:

– Cerrahi girişim uygulanan ve koroner atardamar hastalığı bulunan yaşlı hasta­lar.

– 1.000-1.200 ml’lik kana denk düşen 2-3 ünite kan çok kısa sürede kaybeden hastalar.

– Cerrahi girişimlerde 1.000 mi kanın kaybedilmesi çoğu zaman herhangi bir kan nakline gerek duyulmadan kontrol altına alınabilir.

Kaybedilen kan miktarının tahmin edilmesi bazen zor olabilir. Bu miktarı belirlemeye yarayan incelemelerden bi­ri, atardamar sistolik basıncının (büyük tansiyon) ölçülmesidir; 100 mmHg al­tındaki atardamar basıncı, kişinin kay­bettiği kan miktarının, yaklaşık olarak bütün kanının yüzde 30’u (- 1.500 mi) kadar olduğunu gösterir. Bu miktarda kan kaybına uğramış kişilerin büyük bölümü sırtüstü yattıkları sürece bütü­nüyle normal görünebilir; ama 2.000 mi kadar kan kaybına uğramış bir kişi­de şokun bütün belirtilerine rastlanır.

Bununla birlikte yalnızca atardamar sistolik basıncına bakarak kişinin kay­bettiği kan miktarı konusunda karar vermek tehlikeli olabilir. Normalde 200 mmHg’den daha yüksek atardamar sistolik basıncı olan kişilerde 120 mmHg’lik bir basınç ağır bir kanama­nın göstergesi olabilir. Bu kişilerde solukluk, susama, terleme, damarların bü­züşmesi ve hava açlığı gibi belirtiler görülebilmektedir.

Kanamadan en az üç saat sonra alınmayan hemoglobin (Hb) ve hematokrit (Hct) değerleri de yardımcı olabi­lir. Kanama sonrasındaki ilk dönemde bu değerler damar büzüşmesine bağlı olarak normal sınırlar içinde kalır; dört saat sonra da normal sınırlar içinde ol­maları kanamanın ağır olmadığını gös­terir.

• Taze (vericiden 48 saatten daha az bir zaman önce alınmış) tam kan nakli. Karaciğer ve böbrek yetmezliği bulunan hastalar, yenidoğanlar, belirli aralıklarla sürekli kan naklinin (12-14 ünite kan) gerekli olduğu hastalar.

Son durumda kişiye taze olmayan kandan bol miktarda nakledilmesi, pıh­tılaşma etkenlerinin ve trombositlerin kandaki yoğunluğunun düşmesine ve böylece kanama durumunun daha da kötüleşmesine neden olabilir. Çünkü bekleyen (bayat) kanda parçalanmaya uğrayan pıhtılaşma etkenleri ve trom­bositler, kanamayı durdurucu özelliklerini yitirirler. Her iki ünite tam kan son­rasında bir ünite taze tam kan verilme­siyle bu durum engellenebilir.

Bununla birlikte olguların büyük bö­lümünde, konsantre alyuvar süspansi­yonları, taze dondurulmuş plazma ve trombosit süspansiyonları taze kandan daha üstündür.

• Konsantre alyuvar süspansiyonu nakli. Konsantre alyuvar süspansiyonla­rı ağır kronik kansızlığı bulunan, yani hemoglobin değeri yüzde 8-10 gr’nin al­tında olan hastalar ile temelde kan hac­mi artırılması gereken hastalar için ilk seçenektir.

• Serum fizyolojik çözeltisiyle yıkan­mış alyuvar nakli. Paroksismal gece hemoglobinürisi (uykuda alyuvar parça­lanması ve bunun idrarda çıkmasıyla be­liren ender bir hastalık) olan, plazmanın öbür bileşenlerine aşırı duyarlılık göste­ren ve tam kan naklinde, antilökosit (ak­yuvarlara karşı) ve antitrombosit (trombositlere karşı) antikorların varlığından dolayı ağır ateş reaksiyonu gösteren has­talar.

Yıkanmış alyuvarlar hazırlandıktan sonra üç saat içinde kullanılmalıdır. Bu iş­lem sonucunda hazırlanan üründe bulunan akyuvar ve trombosit sayısı yıkamadan önceki sayının yüzde 10’undan daha az, plazma miktarı ise yüzde l’den daha azdır.

• Dondurulmuş alyuvar nakli. Organ nakledilecek hastalarda kullanılır. Bu nakil türünde dondurma tekniğine göre -120°C ile -196°C arasında korunan alyu­varlar kullanılır. Dondurulan alyuvarla­rın yaşam süresinin dondurma yönte­miyle birkaç yıl uzatılabilmesi özellikle ender bulunan kan grupları için son de­rece önemlidir. Donmuş alyuvarlar çö­züldükten ve gliserolden arındırmak için yıkandıktan sonra 24 saat içinde kulla­nılmalıdır.

Alyuvarların çözüldükten sonra yıkama işleminden geçirilmesi alyuvarla­ra yapışmış akyuvarları, trombositleri ve plazmayı önemli ölçüde arındırır. Bu durum vericinin lökosit ve trombositlerinde bulunan antijenlere karşı alı­cıda duyarlılık gelişmesi olasılığını azaltır. Ayrıca yıkamayla hepatit virü­sünün nakil sırasında bulaşma olasılığı­nın da azaldığı söylenebilir.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Güncel Konular