tedavisi, belirtileri, Hakkında Bilgi, Nedir

MİYOKART ENFARKTÜSÜ NEDİR

MİYOKART ENFARKTÜSÜ
Nedir?; Yeni bir hastalık mıdur? Artmakta mıdır?

Miyokart enfarktüsü kalb damarlarından bi­bisinin birden tıkanması ile meydana çıkan bir hastalık tablosudur. Kalbin koroner veya taç da­marı denen iki atardamarı vardır ve kalb eti bu damarların getirdiği kanla beslenir. Bu da­marlar sertleşir, elastikiyetlerini kaybederler, içleri dümdüz iken pürtüklü olur ve günün bi­rinde ufacık bir pıhtı parçası ile tıkamverirler. Bu ufak pıhtı parçasına hekimlik dilinde tromboz adı verilir. Damarlarının biri tıkanmış olan kalb, daha az kanla, eskisi gibi iyi çalışamaz, işliyemez olur. Tıkanan damar dalı büyükse, kalb etinin o dal taraf nidan beslenen kısmı harap olur. Çok şükür kalb her türlü makinadan çok daha üstündür. Başka damarlar bu tıkanan damarın ödevini üzerine alırlar. Daha kriz ânında kalb kendi kendini tamire ve yeni du­ruma uydurmaya başlar. Siz yatakta sırtüstü yatıp hazin hazin düşünürken kalbiniz de inşa­at işine başlamıştır bile. İşte miyokart enfark­tüsü geçirmiş olan siz ve sizin gibi daha binler­cesi bu sayede hayatta kalıp yıllarca mesut bir ömür sürebilmektedir.
Eskiden miyokart enfarktüsünün gayet kö­tü bir şöhreti vardı, zira hasta her hangi bir kalb krizinden vefat ederse adına miyokart en­farktüsü denir, hayatta kalırsa gaz, hazımsızlık, soğuk algınlığı gibi adlar takılırdı. Bundan kırk yıl önce Amerika’da Chicago’da Dr. James Harrick kalb damarı tıkanmasının muhakkak kötü; sonlanması icap etmediğini bütün dünyaya ya­yınladı. Nitekim yapılan otopsilerde (ölülerin içini açıp muayene etmek usulü) kalbde eski­den geçirilmiş miyokart enfarktüsünün izleri­ne raslanıyor, fakat şahıs onunla hiç ilgisi olmayan başka bir hastalıktan ölmüş bulunuyor­du. Kalbdeki tamir işi o derecede güzel, mahirane olabilir ki, hasta yıllarca bir daha hiç kal­binden şikâyet etmez. Demek oluyor ki, bu has­talığın da hafif, gayet hafif şekilleri vardır. Bir şahıs birçok defalar enfarktüs geçirebilir.
Miyokari enfarktüsü yeni bir hastalık mi­dir?
Babanız, belki bu hastalık ismini hiç duy­mamıştır. Sizin de işitmemiş olmanız veya son bir’ kaç yıl içinde akrabalarınızdan, ahbapları­nızdan birinin hastalanması dolayısiyle kulağı­nıza böyle bir şeyin çalınmış olması da muhte­meldir. Miyokart enfarktüsü ancak yirmi yıl önce resmî ölüm sebepleri arasında yer almış bulunuyor. Fakat bugün gazete okuyan herkes az çok hastalığı hiç olmazsa bir defa duymuş­tur. Aoaba yeni bir hastalık mıdır?
Hastalıklarımızın çoğu eskidir, belki de in­sanlık kadar eski. Romatizma hastalığının iz­lerine son nefesini bundan 25.000 yıl önce almış bulunan mağara adamlarının kemiklerinde rastlanmaktadır. Fakat kalb, böbrek, akciğer gibi yumuşak organların o zamandan bu zama­na kadar çürümeden kalması imkânsızdır. Bun­dan ötürü o devirdeki insanlarda da miyokart Enfarktüsünün bulunup bulunmadığını bilemi­yoruz. Ama neden olmasın? Hattâ insanların aslını teşkil ettikleri söylenen şebeklerde bile miyokart enfarktüsünün bulunması muhtemel­dir. Zira bütün sıcak kanlıların damarlarında akan kan pıhtılaşabilmek vasfını haizdir. Şayet öyle olmasaydı en ufak bir kanama ölümle sonlanırdı. Demek oluyor ki, miyo’kart enfark­tüsü yeni bir hastalık değildir. Biz hastalığı ye­ni tanıyoruz.
Mîyokari enfarktüsü vakaları artmakla midir?
Buna katî cevap vermek güçtür, çünkü ne kadar kimsenin miyokart enfarktüsü geçirdiği­ni bilmek imkânsızdır. Hafif vakalar teşhis edil­meden, hattâ hiç bir tedaviye tabi tutulmadan iyileşmektedirler. Bünâ rağmen otopsi incele­meleri hastalığın eskisine nisbetle gittikçe art­makta olduğunu göstermektedir. Acaba neden?
Bazılarına göre, modern hayatın süratli, yorucu, heyecanlı oluşu kalbi zorlamaktadır. Es­kiden uçak yoktu, tren yoktu, otmobiller bu ka­dar, fazla değildi. Hayat daha sade, daha basit ve daha heyecansız idi. Kalb de bu kadar faz­la zorlamalara maruz kalmıyordu. Lâkin şöyle bir bitarafane düşünürsek acaba geçmiş zaman­larda hayat şartları daha mı az yorucu, daha mı sakin idi? Hiç de değil. Bilâkis bugün orta­lama bir vatandaş eskisinden daha fazla emni­yet, huzur, sükûn içinde, daha sıhhatli ve kor­kulardan daha uzakta bulunmaktadır.
Şayet miyokart enfarktüsü, kanser gibi hastalıklar bugün eskisinden daha fazla görül­mekte ise, bunun sebebi bizim bizden önceki nesillerden daha fazla yaşamamızdadır. Orta yaş ve ileri yaş hastalığı olan enfarktüs ve kan­ser bu yaşlara kadar hayatta kalan kimselerin
sayısı artığından dolayı.fazlalaşmaktadır. Artdc eskisi gibi zatürrieden, kuşpalazmdan, kolera­dan, tifodan ve daha bunlara benzer birçok kor­kunç enfeksiyon hastalıklarından kolay kolay ölünmüyor. Eskiden penisilin, aureomyein, kloromisötin, streptomisin yoktu. Zatürriede kinin, kalsiyum zerkleri yapar, kâfurlu yağlarla kal­bi ayakta tutmaya çalışırdık. Bugün penisilin, işi 48 saatte kökünden hallediveriyor. Tifodan ödümüz patlardı. Perhiz, perhiz, kâfurlu yağ­lar, sirkeli sular ve bol bol Tanrıya duadan başka yapılacak birşey yoktu. Bugün kloromisetin sayesinde 3-4 gün içinde ateş düşüyor. Eskisi gibi perhiz de yaptırmıyoruz, bol bol süt, yoğurt, ekmek, yumurta, hattâ et veriyoruz. Artık kolera, çiçek salgınları ortadan kalkmış­tır. Kırk yıl önce vereme «Beyaz Taun» den­mekte idi. Zira başlıca ölüm sebebini teşkil ediyordu. Halen hayat şartlarının düzelmesiy-* le vereme yakalanma nisbeti azaldığı gibi, ölüm nisbeti de çok düşmüş bulunmaktadır. Şeker hastalığında eskisi gibi sıkı perhizler yaptırmiryoruz. Komada bulunan şeker hastaları bile insulin sayesinde yeniden hayata kavuşabilmek­tedirler. Ameliyatlarda ölüm nisbeti çok azal­mıştır. Artık hekimler kanamadan ürkmüyorlar. İstediğimiz kadar kan nakli yapıyoruz. Ameli­yatların süratle bitmesine lüzum yoktur. Modern anestezi (bayıltma) usulleriyle hasta is­tendiği kadar, tehlikesizce baygın halde tutu­labiliyor. Hattâ kalbin dahi içine girip bazı da­ralmış kısımlar kesilebilmekte, bazı damarlar birbirleriyle birleştirilmektedir. Görülüyor ki, hayatı terke sebep teşkil eden birçok âmiller ar­tık ortadan kaldırılmıştır. Amerika’da 1911 de ortalama hayat süresi 46 yıl 8 ay iken, 1950 de bu rakam 63 yıl 3 aya çıkmıştır. Halen bir sürü hastalıkları mağlûp etmekle beraber, ortada in­sanları yere seren ve hayata « Ah ne güzelsin, biraz dur, akma!» dediği anda gözlerini kapa­mağa mecbur eden iki sebep ortada kalmıştır ki, bunlar : 1. kanser ve 2. yıpranma hastalıklarıdır. İşte yıpranma hastalıklarına damar sertliği, kalb ajini, tansiyon yüksekliği ve miyokart en­farktüsü dahil bulunmaktadır.
Miyokart einfarktüsünün zamanımızda çok fazlalaşmış olmasının bir sebebi ortalama hayat süresinin artması olduğu gibi, diğer sebebi de hekimlerin bu hastalığı daha iyi tanımış olmala­rı ve ellerindeki teşhis koyabilme vasıtalarının daha mükemmel oluşudur. Sebebi nedir? Damar sertleşmesi neden ölür?
Kalb enfarktüsününe yakalananların he­men %97 sinde kalb damarlarında sertleşme vardır. Damar sertleşmesi (arteryoskleroz) bir yıpranma, yaşlılık hastalığıdır. Nasıl ki su bo­rularının içi paslanırsa, zamanla kireç toplan­ması olursa yaş ilerledikçe kalbi besliyan atar­damarların da iç zarı düzgünlüğünü, parlaklığı­nı kaybeder ve’ daralır. Sertleşmiş, arteryoskleroza uğramış bir kalb damarının (koroner da­marının) iç tabakasına bakılırsa orada burada yağ toplantıları ve kolesterol denen bir madde­nin birikintileri görülür. Bu kumlu satıhta ufa­cık abseler teşekkül eder, abseler damar içine açılır ve yerlerinde ufacık nedbeler kalır. Bizzat kalb damarlarını besliyen ufacık damarcıklar­dan bazıları da çatlamıştır ve damarın duvarı içine de kanama olmuştur. Böylece damarın içi dümdüz, tertemiz iken kıvrımlı, büklümlü, gi­rintili çıkıntılı olur ve akan kan bir çok engel­leri yenmiye çalışır. İşte bu daralmış borudan, birçok taşlar, çakıllar içinden geçen kan tortu­laşmaya, pıhtı yapmıya gayet müsait bir du­rum almış olur. Tromboz dediğimiz pıhtı par­çası hemen birkaç dakika içerisinde teşekkül edebilirse de damar sertleşmesi gayet yavaş olur ve yıllarca önce başlar. Daha yirmi yaşın­daki sağlam kimselerin kalb damarlarına bakı­lırsa içlerinde, bilhassa soldakinıde tek tük yağ parçacıklarının birikmiye başladığı görülür. Hele kırkından sonra hem sağ, hem de sol kalb damarlarında sertleşme bulunur. Fakat bu sert leşme ekseri kimselerde hiçbir şikâyeti veya hayatî arızayı mucip olmaz. Ellisinde yağ biri­kintileri o kadar artar ki damarların çapı ol­dukça daralır ve kan akımına engel olur. Bu se­bepten dolayı ellisinden sonra kalbi lüzumun­dan fazla çalıştırmamak, yormamak şarttır.
İşte içinde yağ damlacıkları birikmiş, çapı daralmış kal’b damarcıklarından biri günün bi­rinde bir pıhtı parçasiyle tamamen tıkanıverir. Kalbi besliyen koroner dediğimiz damarlardan birinin tıkanmasına koroner tıkanması veya; koroner tromiozu, bu damarın beslediği kalb eti kısmının hayatiyetini kaybetmesine de miyokart enfarktüsü (kalb enfarktüsü) demek­teyiz.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Güncel Konular